Halk arasında Sultân Mecîd diye bilinen I. Abdülmecîd, II. Mahmûd’un Bezm-i Âlem Vâlide Sultân’dan doğma büyük oğludur ve babasının 1 Temmuz 1839 tarihinde vefât etmesi üzerine Osmanlı tahtına 16 yaşındayken oturdu. Doğu dillerinden Arapça ve Farsça’yı, batı dillerinden ise Fransızca’yı çok iyi biliyordu; iyi bir hattât idi; Batı Musikisine âşinaydı. Mevlevî tarikatına mensuptu. Diğer Osmanlı padişahlarından farklı olarak memleketi çeşitli yönlerine düzenlediği altı seyahatle dolaşmıştı. Yakışıklı olan Sultân Abdülmecîd, babasının aksine nazik, zeki ve merhametli idi. Devleti kendisi değil, Tanzîmât hareketini hazırlayan bürokrasi yönetmiş idi. Bürokrasinin en ileri gelenleri ise, Reşid Paşa ve Tanzimâtçı ekibi idi. Ancak Reşid Paşa ve ekibinin muhâlifleri ilk yıllarında daha da hâkim durumdaydılar.
Tahta çıktığı zaman devlet Nizip bozgunu gibi acı bir olayla dertli idi. İsyancı bir beylerbeyinin askerleri, Osmanlı ordusunu perişan etmişti. Tanzîmât’a soğuk olan ihtiyâr Hüsrev Paşa’nın zorla sadrazam olması ve Padişahın da buna ses çıkarmaması (Temmuz 1839), Hüsrev Paşa’ya düşman olan Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa’nın Osmanlı donanmasını Çanakkale’den alarak İskenderiye’ye götürüp Mehmed Ali Paşa’ya teslim etmesi gibi bir felâketi doğurdu. Bu yüzden Hâin veya Firârî diye meşhur oldu. Artık Mehmed Ali Paşa, İngiltere’den sonra en kuvvetli donanmanın sahibiydi.
Nizâm-ı Cedid ve teceddüd hareketi, diplomasiden gelen Reşid Paşa liderliğinde kuvvetleniyordu. II. Mahmûd ve Pertev Paşa tarafından yetiştirilen Reşid Paşa, Tercüme Odasından gelen Mehmed Emin Âli Paşa ile Tıbbiye’den çıkma Keçeci-zâde Fuad Paşa’yı ekibine katmıştır. Sadrazam Hüsrev Paşa’nın Sultân Abdülmecid’e Reşid Paşa’nın idamını tavsiye etmesine rağmen, Padişah, Reşid Paşa’nın tarafını tutarak Kasım 1839’da Gülhâne Hatt-ı Hümâyûn’unu Reşid Paşa’ya okutarak Tanzîmât’ı ilan etmeye karar verdi. Rauf Paşa’nın Haziran 1840’da sadrazam olmasından sonra fiilen işler Reşid Paşa eliyle yürütülmeye başlandı.
Mehmed Ali Paşa, Sultân Mecîd’in padişah olmasıyla tekrar sadrazam olma hevesine kapıldı. Reşid Paşa ise, Mısır meselesini diplomatik yollarla çözmeye çalışıyordu. Londra ve Paris’deki temasları neticesinde, Mehmed Ali Paşa aleyhinde bir dizi plan hazırladı. Fransa’nın Mısır yanlısı tutumu üzerine İngiliz taraftarı bir siyâseti tercih etti; ancak Fransa ve Rusya’yı da açıktan kızdırmak istemiyordu. Temmuz 1840’da imzalanan Londra Muâhedenâmesi ile Mısır-Sudan irsî olarak ve Filistin ise kayd-ı hayat şartıyla Mehmed Ali Paşa’ya verildi; diğer elindeki eyâletler geri alındı. Donanma da Osmanlıya iade edilecekti. Bu şartlara uyulmazsa, 4 devlet askerini Mehmed Ali Paşa’ya karşı Osmanlı’nın emrine verecekti. Bu andlaşmayı kabul etmeyen Kavalalı üzerine müttefik kuvvetler asker gönderdiler ve oğlu İbrahim Paşa’yı Beyrut yakınlarında kesin bir şekilde mağlup ettiler. Halk bu sefer Osmanlı lehine ayaklanıyordu. İbrahim Paşa çok perişan şartlar altında Kahire’ye çekildi. İngiltere yan çizince Mısır’dan çıkarılamadı ve Sultân Abdülmecid Mayıs 1841 tarihli meşhur Mısır Fermanını neşretti. Buna göre Mısır-Sudan eyâleti vâli sıfatıyla Mehmed Ali Paşa ve nesli tarafından yönetilecekti. 1914 yılı sonunda Osmanlı hâkimiyeti sona erinceye kadar bu statü devam etti. Mısır iç işlerinde bağımsız ve dış meselelerde Osmanlı Devleti’ne bağlı olan özerk bölge haline gelmişti.
Reşid Paşa, Mısır meselesini ince diplomasisi ile hallettikten sonra, Temmuz 1841’de Boğazlar Andlaşmasını imzalayarak Rusların boğazları kullanmasına mani oldu. Mısır meselesinde sözü dinlenmeyen Fransa, bu sefer Lübnan’daki Maruni Hıristiyan azınlığı haçlı zihniyetiyle tahrik etmeye başladı. Osmanlı Devleti de duruma müdahale etti ve 1845’de Marunilere ve Dürzilere ait Sayda Valiliğine bağlı olmak üzere iki otonom kaza tesis etti.
Osmanlı Devleti’nin Tanzîmât ile kuvvet kazandığını ve iç problemlerini halletmeye başladığını gören Rus Çarı Nikolay, Reşid Paşa’nın diplomatik ataklarından çok rahatsızdı. Karşısında tek engelin İngiltere olduğunu bilen Çar, Petersburg’daki İngiliz büyükelçisine hasta adam diye vasıflandırdığı Osmanlı Devleti’ni aralarında paylaşma teklifini yaptı. Ancak İngiltere bu teklifi gizlice Osmanlıya bildirdi. Ancak Rusya emeline ulaşmak için Osmanlı Devleti’ne, Kudüs’teki Hıristiyan mukaddes makamlarında Katoliklerin bertaraf edilerek Ortodoksların hâkim olmasını teklif etti (Şubat 1853). Osmanlı Devleti, bu teklifi reddetti ve Mayıs 1853’de Rusya ile olan diplomatik münasebetler kesildi. Mustafa Nâili Paşa sadrazam ve Reşid Paşa da Hâriciye Nâzırı iken, Prens Gorçakof komutasındaki Rus kuvvetleri Romanya’ya girerek harbi fiilen başlattılar (Temmuz 1853). Bâb-ı Âli de, Fransa ve İngiltere’nin desteğini alarak Ekim 1853’de karşı harb ilan eyledi. Kafkasya ve Tuna boylarında olmak üzere iki cephede başlayan Osmanlı-Rus harbi karşılıklı galibiyet ve mağlubiyetlerle uzun süre devam etti. Katolik dünyayı temsil eden Fransız Kralı III. Napolyon sulh için Rusya’ya nota verdi. Notayı çok sert bir şekilde reddeden Çar, Fransa’nın İngiltere ile birlikte Osmanlı Devleti’nin yanında yer almalarına sebep oldu (Şubat 1854). İngiltere, Fransa ve Osmanlı’nın Mart 1854’de imzaladığı İstanbul Muâhedesi, üçünün Rusya’ya karşı ittifak ettiklerinin deliliydi. Rusya’nın yanında yer alan Yunanistan, Fransızların Pire’ye asker çıkarmasıyla cezalandırıldı ve Atina işgal edildi. Yeni komutan Mareşal Paskieviç komutasındaki Rus kuvvetleri, Mayıs 1854’de Silistre’yi muhâsaraya başladılar. Ancak Musa Paşa komutasındaki Osmanlı askeri kahramanlar gibi çarpışarak, Rusları perişan ettiler ve Namık Kemal’in Vatan yahud Silistre romanıyla tarihe geçen zaferlerini kazandılar (Haziran 1854). Ağustos 1854’de alkışlarla Bükreş’e giren Osmanlı ordusu, müttefik kuvvetlerle birlikte Eylül 1854’de Kırım’a girdiler. Mart 1854’de ordularının mağlubiyetine dayanamayan hasta I. Nikolay öldü. 15 Mart’ta Sardunya ile de bir ittifak muâhedenâmesi imzalandı.
Bu arada Osmanlı maliyesi harp giderleri yüzünden perişan hale gelmişti ve ilk defa İngiltere’den dış borç alındı (Haziran 1855). Savaş devam ediyordu ve Eylül 1855’de Sivastopol şehri Ruslardan alındı. Ancak Kafkas cephesinde durum iyi değildi. Kasım 1855’de Kars’ı teslim alan Ruslar, fiilen harbi bitirdiler. Sulh konferansının Paris’te toplanmasına karar verildi.
Osmanlı Devleti, Paris’te toplanacak konferans öncesi, Avrupalılara şirin görünmek için, 1272 Hattı veya Islâhât Hatt-ı Hümâyûnu yahut da Islâhât Fermanı diye bilinen yeni bir fermanı 18 Şubat 1856 (1272) tarihinde yayınladı. Bu ferman, hem Müslüman ve hem de gayr-i müslimler tarafından beğenilmemişti. Neticede 30.3.1856 (1272)’de Paris’de toplanan İngiltere, Fransa, Osmanlı, Avusturya, Prusya, Rusya ve Sardunya devletleri temsilcileri, XIX. asrın siyasi çehresini değiştiren Paris Muâhedesini imzaladılar. Buna göre, Kars Osmanlıya ve Kırım ise Ruslara iade ediliyordu. Karadeniz tarafsızlandırılacak ve askerden arındırılacaktı. III. Napolyon, Reşid Paşa’yı sevmediği ve iyi bir diplomat olduğunu bildiği için murahhaslığına itiraz etmişti. Ekim 1857’de Reşid Paşa, 6. Defa sadrazam oldu ve Ocak 1858’de ise vefat etti. Ağustos 1859 tarihli yeni bir Paris Muâhedenâmesi ile de, Eflak ile Boğdan’ın (Memleketeyn) birleşerek Romanya’yı meydana getirmeleri kararı alındı. Fransızlar ise yine boş durmadı. 1860’larda tahrik ederek isyan ettirdikleri Lübnan’daki Maruni Hıristiyanlara, Deyr’ül-Kamer merkezli bir otonom sancak kurdurdular (Haziran 1861).
İşte bu sıkıntılar ve Tanzîmât hareketleri içinde yuvarlanan Osmanlı Devleti’nin başı yani Sultân Abdülmecid, 25.6.1861 tarihinde veremden vefat etti.
KADIN EFENDİLERİ: 1- Servet-sezâ Baş Kadın Efendi. 2- Şevk-efzâ Vâlide Sultân; Sultân V. Murad’ın annesi ve İkinci Kadın Efendi. 3- Hoş-yâr İkinci Kadın Efendi. 4- Tîr-i Müjgân Vâlide Sultân; Üçüncü Kadın Efendi ve II. Abdülhamid’in annesi. 5- Verd-i Cenân Üçüncü Kadın Efendi. 6- Gül-cemâl Dördüncü Kadın Efendi. 7- Rahîme Perestû Vâlide Sultân; Dördüncü Kadın Efendi ve II. Abdülhamid’in manevi annesi. 8- Gülistu (Gülistân) Dördüncü Kadın Efendi. 9- Düzd-i Dil Üçüncü Kadın Efendi. 10- Bezmî (Bezmârâ) Altıncı Kadın Efendi. 11- Mâhitâb Beşinci Kadın Efendi. İKBALLERİ: 12- Nâlân-ı Dil Hanımefendi; 3. ikbal. Ceylân-yâr Hanımefendi; 2. İkbaldir. 14- Ayşe Ser-firâz Hanımefendi; 2. İkbal. Sarayın adını batıran bir kadındır. 15- Nergis (Nergizu) Hanımefefendi; Dördüncü İkbâl. 16- Nâvek-misâl Hanımefendi; 4. İkbal. 17- Nesrîn Hanımefendi; İkinci İkbal. 18- Şâyeste Hanımefendi; 4. İkbal. 19- Nükhet-seza Hanımefendi; Baş İkbal. GÖZDELER: 20- Yıldız Hanımefendi; 2. Gözde. 21- Sâf-derûn Hanımefendi; 4. Gözde. 22- Hüsn-i Cenân Hanımefendi; 3. Gözde.
ÇOCUKLARI: 1- Şehzâde Sultân Murad V. 2- Şehzâde Sultân Abdülhamid II. 3- Sultân Mehmed Reşâd V. 4- Şehzâde Mehmed Ziyâaddin Efendi. 5- Şehzâde Mehmed Vahidüddin Efendi (Sultân Vahîdüddin). 6- Şehzâde Ahmed Nûreddin Efendi. 7- Şehzâde Mehmed Âbid Efendi. 8- Şehzâde Mehmed Fuad Efendi. 9- Şehzâde Mehmed Burhâneddin Efendi. 10- Behîce Sultân. 11- Medîha Sultân. 12- Senîha Sultân. 13- Refî‘a Sultân. 14- Nâile Sultân. 15- Râbi‘a Sultân; 16- Fatma Sultân; 17- Mevhibe Sultân; 18- Sâbiha Sultân; 19- Fatma Nâzıme Sultân; 20- Münîre Sultân; 21- Bedî‘a Sultân; 22- Na‘îme Sultân; 23- Cemîle Sultân; 24- Mehmed Rüşdî Efendi; 25- Osman Safiyyüddin Efendi. 26- Ahmed Kemâleddin Efendi. 7- Mehmed Vâmık Efendi. 28- Nizâmeddin Efendi; 29- Burhâneddin Efendi; 30- Neyyire Sultân; 31- Aliye Sultân; 32- Sâmiye Sultân; 33- Nâzıme Sultân; 34- Mukbile Sultân; 35- Fehîme Sultân; 36- Şehîme Sultân; 37- Süleyman Efendi.
Yukarıdaki listeden de görüldüğü üzere, hayatı boyunca meşru dairede de olsa, çok fazla kadınla beraber olan I. Abdülmecid, çocuklarına ve aile hayatına fazlaca düşkün bir insandı. İyi bir hükümdâr olmasına rağmen, Avrupa taklitçiliğini bazan gayr-ı makul denecek seviyelere getiriyordu. Bunda çevresindeki Avrupa tahsili görmüş bürokratların da büyük etkisi vardı. II. Mahmûd gibi, devletin askerler değil sivil bürokratlar tarafından idare edilmesine taraftardı .
Gönderen Aytekin AYDIN - Salı, Mayıs 26, 2009