Osmanlı tahtına, İslâm hukukunun aradığı şartların çoğunluğu bulunmadan gelen IV. Mehmed, I. İbrahim’in Turhân Hatice Sultân’dan 1642 yılında dünyaya gelmiş ve 7 yaşına basmadan Ağustos 1648’de Padişah olmuş müstesna bir şahsiyettir. Kendisini devlet işlerinden uzaklaştırdığı için oğlunun idamına dahi göz yuman Kösem Sultân, 7 yaşındaki torununu tahta geçirmekle, istediğine kavuşmuştur. Ertuğrul Gâzî, Osman Gâzî ve Kanuni’den sonra en uzun süre tahtta kalan Osmanlı Padişahıdır ve 39 yıl tahtta kalmıştır. Ava merakı sebebiyle Avcı Mehmed de denen IV. Mehmed’in saltanat yıllarını dört safhaya ayırmak icab etmektedir:
Birinci safha, Ağustos 1648-Eylül 1651 yılları arasında, Kösem Sultân’ın nâibe-i saltanat yani bir nevi padişah yerine padişahlık yaptığı dönemdir ki, Osmanlı Devleti’nin en acı günlerinden bir parçadır denilebilir. Zira bu döneme Ağalar Saltanatı da denmiştir. Çünkü Nâibe-i Saltanat olan Kösem Sultân, işlerini ağalar eliyle yürütmüştür. Sofu Mehmed Paşa da, kukla bir sadrazam durumundadır. Başlarını Kara Murad Ağa’nın çektiği ağaların hedefi, servetlerini arttırmak ve maalesef sefih sayılabilecek derecede hayatlarını yaşamaktı. Bunları kullanan Kösem Sultân ise, kendisini Eski Saray’a süren ve hatta idamla tehdit eden I. İbrahim’i tasfiye etmekle, devleti tek başına idare etme emeline ulaşmış görünüyordu. Sofu Mehmed Paşa ise, Atabekler ve Veliahdler gibi devleti idare etmek istedi ise de bu saltanatı, Sipahiler ile Yeniçerilerin Sultânahmed Meydanında karşı karşıya gelecek kadar isyan etmeleri ile sarsıldı ve 1649 yılında azledilerek katl olundu. Bunun üzerine, tamamen usullere aykırı olarak Yeniçeri Ağası Kara Murad Paşa sadrazamlığa getirildi. Ancak arkasında asıl Vâlide Sultân Turhan Sultân’ın bulunduğu ve bir nevi halk isyanına dönüşen kargaşa bastırılamıyor ve Osmanlı Devleti kan kaybediyordu. Daha sonra, sırasıyla Melek Ahmed Paşa ve Abaza Siyavuş Paşa’nın sadrazam olması da işi değiştiremedi. Ağalar isyanı devam ediyordu. Kösem Sultân’ın IV. Mehmed’i öldürüp yerine Şehzâde Süleyman’ı getirmek istemesi, sonunu getirdi ve 1651 yılının bir Eylül gecesi Kösem Sultân öldürüldü. İçeride bu ihtilâllerin yaşanması, Girit’te devam eden savaşa yardımı da engelliyordu. Böylece birinci dönem atlatıldı. IV. Mehmed sadece olan bitenleri seyrediyordu.
İkinci safha, Eylül 1651-Eylül 1656 tarihleri arasındaki IV. Mehmed’in annesi olan Turhan Hatice Sultân’ın Nâibe-i Saltanat olduğu dönemdir. Devletin hazinesini soyan ağalar saltanatına son verildi ve 39 ağa yakalanarak idam edildi. Tamamen iflas noktasına gelen devlet hazinesine bir ayar verilmek üzere, malî konularda tam yetkili olmak şartıyla, 1652 yılının Haziran ayında Tarhuncu Ahmed Paşa sadarete getirildi. Tarhuncu Lâyihası diye meşhur olan bütçesini hazırladı. Dertlere çare olamayınca, 1656 yılına kadar 10’a yakın sadrazam değiştirildi. Devleti, Baş Mimar Kasım Ağa, Koçi Bey, Solak-zâde, Şâmî-zâde Mehmed Efendi ve lalası İbrahim Ağa müşavirliğinde Turhan Sultân idare ediyordu. Ancak devlet, şîrazeden çıkmıştı ve dış baskılar da artıyordu. Tecrübeli müşâvirlerinin şiddetli tavsiyeleri ile, devleti tek başına idare etmek ve Vâlide Sultân işe karışmamak şartıyla, tecrübeli ve yaşlı vezir Köprülü Mehmed Paşa, Eylül 1656’da sadrazamlık makamına getirildi. Artık Köprülü’ler devri başlıyordu. Bu ikinci safhada tek müessir olan Vâlide Sultân’dır. Yani bir nevi Osmanlı Padişahlığı makamında Padişah’ın annesi oturmaktadır. Ancak Turhan Sultân, devleti Köprülü ailesi gibi asil bir aileye teslim etmekle, kendisiyle birlikte Osmanlı tarihindeki kadınlar saltanatına son vermiştir.
Üçüncü safha, Osmanlı Devleti’ne rahat bir nefes aldırtan Köprülü’ler devridir (Eylül 1656-Ekim 1676). Bu dönemde aynı aileden iki sadrazam iktidara gelmiştir. Köprülü Mehmed Paşa (1656-1661) ve oğlu Fâzıl Ahmed Paşa (1661-1676). IV. Murad’ı kendine model alan Köprülü Mehmed Paşa, Kanuni devrini yeniden yaşatmıştır denilebilir. Makam korkusuyla Girit Serdârı Gâzî Hüseyin Paşa’yı idam ettirmesi hatalı bir hareket olarak kabul edilmektedir. Ancak sonradan yaptıkları bunu telafi etmiştir. Köprülü Mehmed Paşa, evvela isyan eden Erdel Prensinin üzerine yürüdü ve Balkanlarda önemli başarılara imza attı. Uyvar fethedildi ve Erdel Osmanlı Devleti’ne bağlandı. (1658). Arkasından Anadolu’da Beylerbeyilerin de desteklediği ve tamamen sadrazamı hedef alan yeni bir Celâlî İsyanı başlamıştı. 31 paşanın idamıyla sonuçlanan bu isyanı bastırdı ve Anadolu’da Celâli isyanlarının sonunu getirdi. 1659’da Kırım Tatarları ile birlikte Rus ordusunu dağıttı. Onun döneminde 1661 Temmuz’unda İstanbul’un üçte birini yakan büyük yangın yaşandı ve beş yıllık sadaretten sonra Ekim 1661’de Edirne’de vefat etti.
Yerine geçerek 26 yaşında sadrazam olan oğlu Fâzıl Ahmed Paşa da, babasının başarılarını sürdürdü. 1663’de Almanlara karşı açılan harp 1664 yılının Ağustos Ayında Vasvar Andlaşması ile sona erdi. Zitvatorok Andlaşmasının tekrarı mahiyetindeydi. Fâzıl Ahmed Paşa döneminde başarılan işlerden biri de yıllardır devam eden Girit seferinin sona ermesi ve Girit’in fethedilmesiydi (1670). Bunu, Ukrayna meselesi yüzünden çıkan Polonya Harbi takip etti (1670). IV. Mehmed’in de katıldığı bu Lehistan seferinde, 1672 yılında Kamaniçe Kalesi feth edilince, Varşova’da panik başladı ve aynı yıl barış andlaşması imzalandı. Bu barış tekrar bozuldu ve 16767 yılında imzalanan nihâî andlaşma ile sulh uzun yıllar devam etti. Aynı yıl Fâzıl Ahmed Paşa vefat etti.
Dördüncü safha, 1676-1683 yılları arasında devam eden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa devridir. Köprülü’lerden sonra sadrazamlığa getirilen bu büyük devlet adamı, ilk problem olarak Ukrayna yüzünden patlak veren Rusya Savaşı ile meşgul oldu. 1677 yılında Çehrin’deki zor kuşatmada netice elde edilemeyince, IV. Mehmed ve sadrazamı 1. Rusya seferi için 1678 yılında yola çıktılar. I. Rusya seferi, 1680 yılında Çehrin’in alınması ile zaferle sona erdi ve bunu aynı yıl başlayan 2. Rusya Seferi takip ettiyse de, bu da 1681 yılında imzalanan Edirne Andlaşması ile tamamlanmış oldu. Bu gelişmeler, Osmanlı Devleti için büyük bir itibar kazanılmasına vesile oldu. Bundan rahatsız olan ve tecavüzlere başlayan Almanlara da 1683 yılında harp ilan edildi ve IV. Mehmed’in de katıldığı bu sefer, Osmanlı Devlet ricalinin ikiye ayrılmasıyla sonuçlandı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Almanya’nın taht şehri olan Viyana’nın alınmasını teklif ederken, başını Kırım Hanı Murad Giray’ın çektiği diğer devlet ricali, zaten ayağa kalkmış olan Avrupa’nın Almanya’nın yanında yer alacağını belirterek, sadece Yanıkkale’nın alınmasıyla yetinilmesini savunuyordu. Kara Mustafa Paşa’nın fikri ağır bastı ve onun serdârlığındaki Osmanlı ordusu 12 Eylül 1683 tarihinde Viyana önlerinde müttefik haçlı seferleriyle karşı karşıya geldiler. Maalesef, Kırım Hanı Murad Giray, şahsî sebeplerle ve neticeyi düşünmeyerek ihanet etti ve Türklerin elindeki Tuna Köprüsünden düşman askerlerinin geçişini uzaktan seyretti. Neticede 11 Eylül 1683 tarihinde beklenen hezimet geldi ve Osmanlı ordusu binlerce şehid vererek ve çok kıymetli hazinelerini kaybederek geri çekilmeye mecbur oldu. Bu, Osmanlı tarihinin en ağır mağlubiyeti idi. Bu mağlubiyette, askerin sefih hayatının ve eski Osmanlı ordusunun olmayışının da büyük etkisi vardı.
Viyana bozgunu, Kanuni’den beri gelip giden duraklama devrini resmen başlatmış oldu. Artık 1071’den beri devam eden Müslüman Türk Milletinin cihad zaferleri sona eriyor ve Avrupa galebe çalmaya başlıyordu.
Bu arada devletin rükn-i azamı denilen Turhan Sultân Temmuz 1683’de vefat etmişti. Aralık 1683 tarihinde IV. Mehmed aleyhteki tahriklere dayanamayarak istikametli sadrazamı azletti ve 50 yaşını doldurmadan idam sehpasına yollandı. Artık Osmanlı tarihinde kaht-ı ricâl devri başlıyordu. Viyana bozgunu ile Karlofça Andlaşması (1699) arasında geçen 15 yıl Osmanlı Devleti için felâket seneleri oldu. Venediklilerin ve Almanların başını çektiği haçlı kuvvetleri fırsatı ganimet bilerek, 1684 yılında Osmanlı Devleti’ne harp ilan ettiler. Sadrazam Kara İbrahim Paşa’nın beceriksiz idaresindeki Osmanlı orduları, zafere koşamıyor ve maalesef Eylül 1686’da Budin düşüyordu. Osmanlı kuvvetleri Budin’i çok iyi müdafaa ediyordu, ancak Budin’de büyük kayıplar vermelerine rağmen yeniden toparlanan haçlı orduları, 160 yıl önce perişan oldukları Mohaç Meydanında Osmanlı ordusunu geriye çekilmeye mecbur ediyorlardı.
Liyakatsiz devlet adamlarının elinde perişan olan devletin hali IV. Mehmed’i hasta etmişti. Köprülü ailesini iktidardan düşürdüğü için Padişah’dan rahatsız olan Köprülü-zâde Fâzıl Mustafa Paşa ve benzeri devlet adamlarının gayretleriyle Kasım 1687 yılında hal’ edildi ve ancak idam olunmadı. Yerine II. Süleyman tahta geçirildi. Hal’inden 5 yıl sonra Edirne Sarayı’nda Ocak 1693 tarihinde vefat etti.
Kendisine Avcı Mehmed lakabını verdirten av ibtilâsı dışında, hiç bir kötü alışkanlığı yoktu. İçkiyi Osmanlı ülkesinde şiddetle yasaklamıştı. Kahvehâneleri kapatmıştı. Kendisi beş vakit namazını cemaatle kılıyordu. Kısa bir süre tahsil görebildiği için diğer Osmanlı Padişahları gibi âlim değildi.
ZEVCELERİ: 1- Meh-pâre Emetüllah Râbi‘a Gülnûş Vâlide Sultân; Gülnûş Sultân diye bilinir. Giritli bir ailenin kızıdır. II. Mustafa ve III. Ahmed’in annesidir. 2- Afife Kadın. 3- Gülnâr Kadın. 4- Kâniye Haseki. 5- Siyavuş Haseki. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Mustafa II. 2-Şehzâde Sultân Ahmed III. 3-Şehzâde Bâyezid. 4-Şehzâde İbrahim. 5-Şehzâde Süleyman. 6- Fatma Sultân. 7- Hatice Sultân. 8- Emetüllah Küçük Sultân. 9- Fatma Sultân. 10- Ümmî Sultân .
Gönderen Aytekin AYDIN - Salı, Mayıs 26, 2009